İçindekiler
GİRİŞ/ÖZET
Klasik Roma Hukuku, sorumluluğun kaynaklarını iki sütun üzerine oturtmuştur. Bu sütunlardan biri sözleşme sorumluluğu diğeri ise haksız fiil sorumluluğudur. Jhering, 1861 yılında yazdığı “Geçersiz veya Kurulamamış Sözleşmelerde Sözleşme Görüşmeleri Esnasında Kusur/Culpa In Contrehendo” başlıklı makalesi ile ikili ayrıma tabi tutulan haksız fiil sorumluluğu ile sözleşme sorumluluğunun bazı özel vakıaları kapsamakta yeterli olmadığına dikkat çekmiştir. Gerek tarihi kanun metinlerini, gerekse kendi dönemindeki kanun metinlerini inceleyen Jhering, culpa in contrehendo sorumluluğa işaret eden özellikle Prusya Genel Kanunu’nun içinde birçok pozitif hukuk düzenlemesi tespit etmiştir. Bu durum Jhering’i, culpa in contrehendo sorumluluğunu sistematize ederek ortaya yeni bir sorumluluk türü koymaya itmiştir.
Sözleşme sorumluluğundan bahsedebilmek için tarafların birbiri ile örtüşen irade beyanları ile hukuki işlem tesis etmeleri gerekmektedir. Akitsiz, akdi sorumluluk olmayacağı düşünüldüğünde, sözleşmenin akdedilmemiş olması edim yükümlülüklerinin işlerlik kazanmasına ve sorumluluğun ortaya çıkmasına engel teşkil etmektedir. Yani bir sözleşme sorumluluğunun doğması için öncelikle tarafların ortak iradeleri ile amaçlarına özgüledikleri sözleşmeyi kurmuş olmaları ve ancak bundan sonra asli edim veya yan edim yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi nedeni ile tazminat sorumluluğu gündeme getirilir. Bu halde klasik sorumluluk tiplerinden sözleşme sorumluluğu kapsamında değerlendirildiğinde tarafların bir araya gelerek sözleşme görüşmelerini başlatmaları ve görüşmeler devam ederken ortaya çıkan ihlaller, henüz akdedilmiş bir sözleşme bulunmadığı için herhangi bir yükümlülük de doğurmayacaktır. Hukuki işlem teması (sosyal temas) ile başlayan sözleşme görüşmelerinin, taraflardan herhangi birinin kusuru ile akde dönüşmemesi her iki sorumluluk tipinin kapsamına girmeyen farklı bir tip sorumluluk ortaya çıkarmaktadır.
Haksız fiil sorumluluğu, hukuka aykırı bir fiil ile başkasına verilen zararın tazmin edilmesi olarak tanımlanabilir. Sorumluluk hukuku bakımından haksız fiil sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi için tazminata konu vakıada; hukuka aykırı fiil, zarar, kusur ve illiyet bağı unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Sözleşme görüşmelerinde ortaya çıkan her ihlale haksız fiil hükümlerinin uygulanması pek mümkün görünmemektedir. Daha net bir ifade ile sözleşme görüşmeleri devam ederken görüşmeci taraflardan birinin haksız fiile yaklaşmayan zarar verici davranışları, haksız fiil sorumluluğunun konusunu oluşturmayacaktır. Mesela kendisini zengin bir tacirmiş gibi tanıtan, bu nedenle de ileride doğacak sözleşme şartlarını rahatlıkla yerine getirebileceği görüntüsünü veren kişinin davranışları; belli oranda ağır, yoğun ve ustalık gerektiren bir noktaya ulaşmadığı sürece hile sayılmayacaktır. Yine büyük bir şirketin yönetim kurulu başkanı olmadığı halde yönetim kurulu başkanıymış gibi davranan kişinin, ilgili firma adına sözleşme görüşmelerini başlatması sonucunda, hareketlerinin sergilenişi açısından sözleşmeci diğer tarafın inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte hileye başvurmuş olamayacağı açıktır. Keza TTK 35/2 fıkrası ticaret siciline aleniyet ilkesini düzenlemiştir. Buna göre herkes ticaret sicil kayıtlarını inceleyebilir. Basiretli tacir (TTK 18/2) bakımından TTK’da düzenlenen aleniyet ilkesi başlı başına bu tarz bir hilenin maddi unsurlarının oluşmasına engel olacaktır. Keza zarar verici davranışı meydana getiren kişin yönetim kurulu başkanı olmadığı ticaret kayıtlarından her an ve herkes tarafından sorgulanabilir ki bu durum inceleme olanağının ortadan kaldırılmasına her daim engel teşkil eder. Bu halde haksız fiile ulaşmayan zarar verici davranış, haksız fiil sorumluluğu dışında kalacaktır.
Yukarıda açıkladığımız üzere sözleşme görüşmelerindeki yükümlülüklerin açıklanması bakımından hem haksız fiil hem de sözleşme sorumluluğunun bu denli yetersiz kalması sözleşmelerin hazırlık aşamasını işlem güvenliğinden uzaklaştırmıştır. Hâlbuki tarafların görüşmelere başladığı anda dürüst oldukları kabul edilir ki bu kabulleniş ilişkisinin kuruluşu kanundan (Ex lege) kaynaklanmaktadır. “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” şeklinde düzenlenen TMK’nın 2. maddesi görüşmelere başlandığı andan itibaren her bir görüşmeciye, yek diğer tarafın kendisine sağladığı hakları kullanırken dürüst, makul ve yaptığı eylemin sonucunu öngören bir insan olduğu güvencesini vermektedir. Bu halde culpa in contrehendo sorumluluğu ile sözleşmenin kurulması değil, sözleşme kurmak isteyen tarafların birbirleri etkisine açmış oldukları hukuki değerler korunmaktadır. Bu değerler sadece görüşmecilerin değil koruması altındakilerin de değerlerini kapsamaktadır. Nihayetinde sözleşme görüşmelerine başlamakla taraflar hukuki değerlerini etkileyecek şekilde; yaşam, sağlık, mülkiyet ve malvarlığına ilişkin tüm değerlerini diğer tarafa açmıştır. Bu da görüşmeciler aralarında oluşan güven ilişkisinin doğal bir sonucu kabul edilecektir.
Aşağıda detaylı şekilde anlatılacağı üzere klasik sorumluluk yaklaşımlarının culpa in contrehendo sorumluluğunu açıklamada yetersiz kalması, culpa in contrehendo sorumluluğunu zamanla güven sorumluluğu içerisine almıştır. Güven sorumluluğu, bir kişinin hareketleri ile başkaları üzerinde yarattığı güven olarak kabul edilmektedir. Bu şekilde güven sorumluluğu sözleşme ilişkisini gerektirmeden kendiliğinden var olmakta ve karşılığını yasal zeminde bulmaktadır. Türk Hukuku’nda, Türk Medeni Kanunu’nun 2/1 fıkrası güven sorumluluğunun yasal karşılığı niteliğindeki düzenlemedir. Buna göre güven kuralı; orta zekâlı, normal, makul kimselerin toplum içerisinde karşılıklı güvene, ahlaka ve dürüstlüğe dayalı davranışları sonunda meydana gelmiş ve toplum ihtiyaçları ile iş hayatının ihtiyaçlarına cevap veren ve herkesçe benimsenen kurallar bütünüdür. Güven sorumluluğu, culpa in contrehendoyu kapsayan bir üst kavramdır. Güven sorumluluğunun üst kavram olmasının nedeni, güven sorumluluğunun tıpkı culpa in contrehendo gibi sözleşmenin akdinden önceki ilişkilerden doğması, fakat farklı olarak sözleşme akdinden sonra ve sözleşmenin hitamı ile doğacak ilişkileri de kapsıyor olmasıdır.
Güven sorumluluğu ile koruma yükümlülüğü paralel kavramlardır. Koruma yükümlülüğü, sözleşme görüşmeleri ile başlar akit sırasında asli yükümlülüklere, onlardan bağımsız olarak eşlik eder ve nihayetinde hitamından sonra yani asli edim yükümlülüğünün yerine getirilmesinin ardından da varlığını sürdürür.
Örneklemek gerekirse bir fabrikanın kiralanması için müstakbel kiracının, kiraya veren ile ilk temas kapsamında fabrikada buluşup, fabrikayı gezmesi culpa in contrehendo sorumluluğunu başlatmaktadır. Bu andan itibaren taraflar birbirlerine karşı koruma yükümlülükleri ile sorumludur. Kiraya verenin, mesela bilgi verme yükümlülüğü kapsamında mecurun (kiraya verilen) yaşı, kullanım koşulları vb. konularda doğru bilgileri vermesi, yek diğer tarafın akdi kurması bakımından etkili olduğu ölçüde, koruma yükümlülüğü kapsamında “culpa in contrehendo” sorumluluğu kabul edilmektedir. Kiracının, kiraya veren ile fabrikayı gezerken yapacağı işin niteliğine ilişkin vermiş olduğu sırların, kiracı tarafından üçüncü kişilere açıklanmamasının beklenmesi koruma yükümlülüğüdür. Yine buna benzer şekilde sözleşme görüşmelerini dürüstlük kuralları çerçevesinde devam ettirme sorumluluğu, görüşmelerden çekilmeme sorumluluğu, diğer tarafı içeriği imkânsız sözleşme görüşmeleri ile oyalamak, yetkisiz temsilcinin yetkiliymiş gibi hareket ederek karşı taraf ile görüşmeler yaparak onun dünyasında sözleşmenin geçerli olacağına ilişkin güven oluşturması, birbirlerinin mal ve şahıs varlıklarına (bütünlük menfaatleri) zarar vermemek gibi durumlar culpa in contrehendo sorumluluğa neden olacaktır. Hemen belirtmek gerekir ki hem anonim şirketler hem de limited şirketler bakımından teorik yönden oldukça irdelenen ön şirket ya da ön kuruluş şirketi culpa in contrehendo bakımından güzel bir hazırlık sözleşmesi tipidir.
Culpa in contrehendo sorumluluğun ortaya çıkması için sadece kusur bulunması yeterli olmayıp kusur sonucunda bir zararında oluşması (koruma ediminin ihlali) gerekmektedir. Bu zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağının da bulunması culpa in contrehendo sorumluluğunun genel şartlarını oluşturacaktır. Buna göre kusur ile zarar arasında illiyet bağı bulunmaması halinde culpa in contrehendo sorumluluktan bahsedilmeyecektir. Yine zarara neden olmayan kusur sorumluluk kapsamı dışında kabul edilecektir.
CULPA İN CONTREHENDO SORUMLULUĞUNUN HUKUKİ NİTELİĞİ
Sözleşme Kuramı
Sözleşme kuramı savunucuları özetle culpa in contrehendo sorumluluğunun temelini sözleşme sorumluluğu içerisinde aramaya çalışmaktadır. Gerçekten de klasik anlayışa uygun sözleşme sorumluluğunun ortaya çıkması için öncelikle taraflar arasında sözleşme kurulmuş olması gerekmektedir. Klasik sorumluluk anlayışı üzerinden gidildiği taktirde, kanunda yer alan münferit culpa in contrehendo düzenlemeleri dışarıda bırakılmak kaydı ile henüz icabın yapıldığı aşamada sözleşme kurulmasından bahsedilemeyeceğine göre sözleşme sorumluluğundan da bahsedilemeyecektir. Bu durumun aşılması için sözleşme sorumluluğunu culpa in contrehendoyu kapsayacak şekilde açıklayacak kuramlar üzerinde durulmuştur.
Kurulacak Sözleşme Kuramı
Bu kuram kurulmak istenilen sözleşme ile sözleşme öncesi görüşmeleri bir bütün olarak kabul etmekte böylelikle sözleşme öncesi yükümlülükleri doğacak sözleşmeye dahil etmektedir. Tarafların sözleşme ile uymaları gereken görev ve yükümlülükler ne ise, sözleşme öncesindeki yükümlülüklerinin de aynı olduğu kabul edilmektedir. Böylelikle sözleşme öncesi sorumluluklar kurulacak sözleşmenin şemsiyesi altına alınmış olmaktadır. Kurulacak sözleşme kuramı iki ayrı görüş tarafından temsil edilmektedir. Bunlardan biri sözleşmenin geçersizliğini esas alan görüş diğeri de sözleşmenin geçerliliğini esas alan görüştür. Sözleşmenin geçersizliğini esas alan görüş; tarafların amaçladıkları sözleşmeyi kuramamaları halinde artık zaten sözleşme sorumluluğu gereği dava hakkı bulunduğu için culpa in contrehendoya dayanan bir sorumluluğa gerek kalmadığını kabul etmektedir. Bu görüş sözleşme gereği dava haklarının culpa in contrehende sorumluluğuna göre daha geniş olduğunu, bunun da culpa in contrehendo sorumluluğuna olan ihtiyacı ortadan kaldırdığını savunmaktadır. Sözleşmenin geçerliliğini esas alan görüşe göre ise taraflar arasında sözleşmenin akdedilmesi ile nihai amaca ulaşıldığından artık görüşme öncesi için culpa in contrehendo sorumluluğu bulunmadığı kabul edilmektedir. Yani buna göre artık sözleşme akdedildiğine göre culpa in contrehendo sorumluluğuna gidilemeyecektir çünkü sözleşme öncesi nihai amaç sözleşmenin kurulması olup sözleşmenin kurulması ile amaca ulaşılmış ve sözleşme görüşmeleri sonlanmıştır. Sözleşme görüşmelerinin sonlanması, culpa in contrehendo sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırır.
Doktrinde bu iki görüş de eleştirilmektedir. Sözleşmenin geçerli olması halinde dava hakkının ortadan kalkması culpa in contrehendo sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırdığı için eleştirilmektedir. Culpa in contrehendo sorumluluğunun kurulacak sözleşme üzerinden yorumlanarak, kurulacak sözleşmenin kaderine bağlanması culpa in contrehendo kullanım alanını daraltmakta ve sözleşme öncesi görüşmelerin kendisine özgü yapısını ve bağımsızlığını neredeyse ortadan kaldırmaktadır.
Bağımsız Sözleşme Kuramı
Bağımsız sözleşme kuramı, kurulacak sözleşme kuramının tam aksine sözleşme öncesi görüşmeleri ileride doğacak sözleşmeden tamamen ayırmış ve sözleşme öncesi görüşmeleri ileride kurulacak sözleşmeden bağımsız kabul etmiştir.
Bağımsız sözleşme kuramı iki ana görüş ile desteklenmektedir. Bunlardan ilki açıklama ve koruma yükümlülüklerini içeren bağımsız sözleşmedir. Buna göre bağımsız sözleşme olarak kabul edilen culpa in contrehendo tarafların sözleşmeye başlama iradesi ile değil, görüşmelerin başlaması ile zımnen kurulur. Zımnen kurulan bu sözleşmenin ayrıca ifa kabiliyeti bulunmadığı gibi taraflara açıklama ve karşı tarafın bütünlük menfaatlerini koruma yükü verdiği, bunların ihlalinin ise tazminat sorumluluğunu doğurduğu kabul edilmektedir.
Bağımsız sözleşme kuramını destekleyen ikinci görüş ise sosyal temastan doğan fiili sözleşme ilişkisi görüşüdür. Bu teori, basit bir dille ifade etmek gerekirse tarafların fiili sözleşme ilişkisi içerisinde sosyal teması ile kendiliğinden kurulmaktadır. Bir züccaciye dükkanına giren kişinin buraya sözleşme akdi dışında bir amaçla girmeyeceği kabul edilmektedir. Bu halde dükkana giren kişinin bir sosyal temas oluşturduğu ve fiili bir sözleşme ilişkisi kurduğu kabul edilir.
Bağımsız sözleşme kuramı genel itibari ile zımni irade ile kurulması bakımından eleştirilmektedir. Sözleşmenin kurulmasının tarafların birbiri ile uygun iradelerini gerektirdiği, açık irade beyanının bulunmamasının pozitif hukuku dışlar farazi bir durum yarattığına ilişkin eleştiri, özellikle koruma yükümlülüklerinin sözleşmelerin zımni irade beyanı ile kurulamayacağı eleştirisi ile desteklenmektedir.
Haksız Fiil Kuramı
Klasik sorumluluk kaynakların bir diğeri haksız fiil kuramıdır. Haksız fiil kuramı savunucuları görüşlerini desteklemek için “Akitsiz, akdi sorumluluk olmaz.” ilkesini ileri sürmektedirler. Buna göre sözleşmenin akdedilmesinden önce taraflar arasında herhangi bir sözleşme oluşumundan bahsedilemez ve bu halde sözleşme öncesi culpa in contrehendo sorumluluğu için haksız fiil sorumluluğu hükümleri uygulanır. Haksız fiil sorumluluğunun, culpa in contrehendo sorumluluğa uygulanabilmesi için hukuka aykırı fiil, zarar, kusur ve illiyet bağı unsurlarının sorumluluğa konu olayda bulunması gerekmektedir. Haksız fiil kuramında, özen ve dürüstlük kuralı ya da kimseye zarar vermeme gibi genel yükümlülüklerin hukuka aykırılığa konu olacak fiili meydana getirdiği kabul edilir. Bu halde aslen haksız fiil kuramına göre culpa in contrehendo sorumluluğunu ortaya çıkaran şey hukuka aykırı bir davranıştır.
Haksız fiil sorumluluğu görüşünü eleştirenler; kanun koyucu tarafından herkese yönelik, genel ve soyut özen yükümlülüğünün getirildiği haksız fiil alanı ile sadece belirli kişiler arasında olan somut nitelikteki özen yükümlülüğünün sonuçlarının bilinçli olarak ayrıldığına dikkat çekmişlerdir. Buna göre ortada kurulmuş bir sözleşme bulunmasa dahi, tarafların sözleşme görüşmelerine girişmekle; birbirlerine karşı elde ettikleri pozisyon göz önünde bulundurulduğunda, birbirlerinin özel menfaatine etki etme imkânına kavuşmalar ve bu da culpa in contrehendo sorumluluğunu haksız fiil sorumluluğunun dışına çıkartmıştır. Bu noktada eleştirilerin sözleşme sorumluluğuna ilişkin TBK hükümlerinin, haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümlerine göre özellikle zamanaşımı, yetkisiz temsil ve ispat yükü bakımından, zarar göreni daha fazla koruduğu noktasında toplandığı görülmektedir. TBK’nın 72. maddesi haksız fiil zamanaşımını iki yıl olarak düzenlemişken, sözleşme zamanaşımı aynı Kanun’un 146. maddesine göre on yıl kabul edilmiştir. Kanun koyucunun her iki sorumluluk tipine bu denli farklı zamanaşımı süreleri tanımlamış olmasının nedenin somutlaştırılmış özen yükümlülüğünün, soyut özen yükümlülüğünden fazla korunması olduğu iddia edilmiştir. Buna göre birbirlerine özel menfaatlerini açmış tarafların soyut özen yükümlülüğünün korunduğu haksız fiil hükümleri yerine, somut özen yükümlülüğünü kapsayan ve daha korunaklı olan sözleşme sorumluluğu hükümlerinin uygulanması hakkaniyete uygun olacaktır. Haksız fiil kuramı içerisinde culpa in contrehendo bakımından yardımcı kişilerin neden olduğu zararlara ilişkin olarak TBK’nın 116. maddesi yerine haksız fiil sorumluluğu hükümleri kapsamında düzenlenen TBK’nın 66. maddesinin uygulanması da bir diğer tartışmalı meseledir. TBK’nın 66. maddesinin, culpa in contrehendoya uygulanması öncelikle yardımcı kişi kullananın kurtuluş beyyinesi getirme hakkına sahip olması bakımından eleştirilmektedir. Nihayetinde yardımcı kullananın; çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat etmesi halinde zararın tazmininden kurtulacaktır. Gerçekten de yardımcı kişi kullananın gerekli özeni gösterdiğini kanıtlaması ile yardımcı kişinin vermiş olduğu zararı tazminden kurtulması, taraflar arasındaki somutlaştırılmış özen yükümlülüğü ilişkisini desteklemekte yetersiz kalmaktadır. Ayrıca yardımcı kişi ile iş sahibi arasında doğrudan bir bağlantı bulunmaması da culpa in contrehendo sorumluluğunun özüne aykırıdır. Yardımcı çalıştıranın, koruma yükümlülüğünü ihlal eden yardımcısının fiiline karşı kurtuluş kanıtı getirmesi halinde, belki de daha önce hiç iş sahibini görmemiş yardımcı ile iş sahibi arasında doğrudan bir sorumluluk ilişkisi kurulmaktadır. Birbirlerini hiç görmemiş kişiler arasında dürüst davranma yükümlülüğü tesis edilmesi yerinde olmayacaktır.
Konunun, haksız fiil sorumluluğu içerisindeki modaliteler ile çözüme kavuşturulmaya çalışması culpa in contrehendo sorumluluğunun sözleşmeye yaklaşan yapısı da gözetildiğinde hakkaniyete uygun sonuçlar doğurmayacaktır.
Karma Kuramlar
Karma kuram savunucuları culpa in contrehendo sorumluluğunun ne haksız fiil ne de sözleşme sorumluluğu kapsamında kabul edilemeyeceğini savunurlar. Bunlara göre culpa in contrehendo sorumluluk her iki sorumluluğun da özelliklerini taşıyan kendine özgü (suigeneris) bir sorumluluk türüdür.
Culpa in contrehendo sorumluluğunun hukuki niteliğini tartışmanın gereksiz olduğunu savunan görüş modalitelerini ayrı ayrı değerlendiren görüş olarak isimlendirilir. Bu görüşü savununlar culpa in contrehendoyu tamamı ile sözleşme sorumluluğu ya da haksız fiil sorumluluğu modalitesine bağlamanın gereksiz olduğunu ancak her olayın kendine özgü durumuna göre farklı sorumluluk türlerinden farklı sorumluluk modalitelerini almayı savunurlar.
Yine bazı yazarlar her bir vakıa için o vakıanın özelliklerine uygun modelitenin uygulanması gerektiğini savunurlar. Yani ortaya çıkan her bir culpa in contrehendo sorumluluğu ayrı değerlendirilip, olaya uygulanacak modalite buna göre belirlenecektir.
Culpa İn Contrehendo Sorumluluğun Hukuki Niteliğine İlişkin Yeni Çözüm Yolları
Culpa in contrehendo sorumluluğun hukuki nitelendirilmesinin haksız fiil sorumluluğu ve sözleşme sorumluluğu gibi klasik sorumluluk tipleri üzerinden değerlendirilmesi ve bu iki ana akımın sözleşme öncesi dönemin sorumluluk şartlarını oluşturmadaki eksikleri yeni tip sorumluluk tipi ortaya koymayı gerektirmiş, bunun üzerine yeni yaklaşımlar geliştirmek sureti ile çıkmaz aşılmaya çalışılmıştır.
Borcun kaynaklarını, haksız fiile ve sözleşmeye dayandırarak culpa in contrehendo sorumluluğunu açıklamak yeterli gelmeyince culpa in contrehendo için borcun kaynağının yeniden tanımlanması yoluna gidilmiş ve sözleşme görüşmeleri kanuni bir borç ilişkisi kavramı içerisinde yeni bir borç kaynağı olarak tanımlanmıştır. Bu görüşe göre culpa in contrehendo sorumluluğu doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Görüş temelini hali hazırda pozitif hukukta bulunan culpa in contrehendo sorumluluğu düzenlemelerine dayandırmaktadır. Kanuni borç ilişkisi, gerek haksız fiil sorumluluğunu gerekse sözleşme sorumluluğundan kendisini ayırarak, edim yükümlülüklerinden bağımsız bir borç ilişkisi oluşturması nedeni ile önemlidir. Sözleşme görüşmelerinin kaynağını kanuni borç ilişkisi olarak kabul edilmesi edim yükümlülükleri ile koruma yükümlülüklerinin birbirinden ayrılmasına neden olacaktır. Böylelikle edim yüklemeyen yeni bir borç kaynağı ortaya konmuştur.
Koruma yükümlülüğü ile edim yükümlülüklerinin birbirinden ayrılması herhangi bir edimi içerisinde barındırmayan, sadece koruma yükümlülüklerinden oluşan bağımsız bir yükümlülük tipi ortaya çıkarmış ve bu “edim yükümlülüklerinden bağımsız kanuni borç ilişkisi” olarak sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Edim yükümlülüklerinden bağımsız borç ilişkisi kavramı ilk temas (sosyal temas) ile ortaya çıkan, sözleşmenin akdi ve taraflarca edimlerin ifasından sonra dahi devam eden koruma yükümlülüklerini içeren borç ilişkisi olarak tanımlanmıştır. Bu halde culpa in contrehendo, sözleşmeden önce doğması hasabiyle edim yükümlülüklerinden bağımsız borç ilişkisi kavramı içerisinde kabul edilecektir. Yine sözleşmenin kurulması ile culpa in contrehendo safhası bittiğinde dahi edim yükümlülüklerinden bağımsız borç ilişkisi, koruma yükümlülükleri ile devamlılığını sürdürecektir.
Edim yükümlülüklerinden bağımsız kanuni borç ilişkisinden hangi yükümlülüklerin doğduğu sorunsalı güven sorumluluğu altında düzenlenen koruma yükümlülükleri ile açıklanmıştır. Bu aşamada edim yükümlülükleri ve koruma yükümlülüklerinin açıklanması gerektiği anlaşılmaktadır.
Edim yükümlülükleri, sözleşmeden doğan ilk yükümlülükler ile tali yükümlülükler olarak ikiye ayrılır. Tali yükümlülük aslen ilk yükümlülüğün ihlali halinde devreye giren tazminat yükümlülüğüdür. Yani ilk yükümlülüklerin ihlali halinde tali yükümlülük gereği tazminat sorumluluğu doğacaktır. İlk yükümlülük ise kendi içinde iki gruba ayrılır. Bunlar asli yükümlülükler ile yan yükümlülüklerdir. Asli yükümlülükler sözleşmenin aktedilmesi ile doğrudan ortaya çıkan yükümlülüklerdir. Asli yükümlülükler; asli edim yükümlülüğü ve yan edimi yükümlülüğü olarak ikiye ayrılır. Asli edim yükümlülüğü sözleşmenin konusunu oluşturur. Mesala araç kiralama sözleşmesinde, aracın kiralanması asli edim yükümlülüğüdür. Yan edim yükümlülüğü ise asli edim yükümlülüğü ile doğan ve ona bağlı olan edim yükümlülükleridir yani asli edim yükümlülüğü doğmadan yan edim yükümlülüğü de doğmaz. Kiralanan aracın, kiraya veren tarafından havaalanında teslimi sözleşmede şart koşulmuş ise bu sözleşmeden kaynaklanan yan edim yükümlülüğüdür. Yine aracın zorunlu mali sorumluluk sigortasının yapılması kanundan kaynaklanan yan edim yükümlülüğüdür.
Yan yükümlülükler ile yan edim yükümlülükleri çoğunlukla karıştırılmaktadır. Yan edim yükümlülüleri, asli yükümlülüğün bir parçasıyken, yan yükümlülükler asli yükümlülüklerden bağımsız ancak ona yardımcı yükümlerdir. Yan yükümlülüklerin kaynağı Türk Medeni Kanunu’nun 2/1 maddesinde düzenlenen dürüstük kuralıdır. Yan yükümlülükler kendi içerisinde ifaya yardımcı yükümlülükler ve koruma yükümlülükleri olarak ikiye ayrılır. İfaya yardımcı yan yükümlülüklerin amacı sözleşmenin yerine getirilmesidir. Kaynağını dürüstlük kuralından alır. İfaya yardımcı yan yükümlülükler sözleşme ile doğar ve sözleşmenin hitamı ile son bulurlar. İfaya yardımcı yükümlülüklerin asli edim yükümlülüğü ile doğrudan bağlantısı vardır. Her ne kadar öğretide ifaya yardımcı yükümlülüklerin kaynağı TMK 2/1 sayılsa da bu yükümlülüğün ortaya çıkması için asli edim yükümlüğüne ihtiyaç duyması, yani sözleşme ile doğması; kaynağını dürüstlük kuralından alamayacağına ilişkin iddiaları da birlikte getirmiştir. Yani bu görüşe göre ifaya yardımcı yükümlülükler doğrudan dürüstlük kuralından değil, bir borç ilişkisinden doğmaktadır.
Ancak koruma yükümlülükleri tüm edim türlerinden farklı olarak sözleşmeden önce doğar, sözleşmenin devamı sürecinde varlığını sürdürür ve sözleşme son bulduktan sonra da devam ederler. Buna göre koruma yükümlülüklerinin asli edim yükümlülüğü ile hiçbir bağlantısı yoktur. Asli edim yükümlülüğü olmasa da varlığını sürdürürler. Doğal olarak bir koruma yükümlülüğü türü olan Culpa in contrehendo sorumluluğunun da varlığı için sözleşmeye ihtiyaç olmadığı gibi, ilgili sözleşmenin geçerli olup olmadığı da önemli değildir.
Bu da en baştan beri değindiğimiz üzere culpa in contrehendoun gerek haksız fiil sorumluluğu gerekse sözleşme sorumluluğu kapsamında değerlendirilmemesi ve tüm bunlar dışında güven ilişkisinden kaynakalan üçüncü bir sorumluluk haline dönüşmesinin ana nedenidir.
Koruma yükümlülüğü sözleşmenin konusunu oluşturan ifa edimini değil tarafların birbirilerine açmış olduğu hukuki menfaati korumaktadır. Koruma yükümlülüğü, kiralama sözleşmesi konusu kapsamında ilk temas ile bir araya gelenler bakımından aracın kiralanmasını ve bunun karşılığında kira bedeli ödenmesi edimlerini değil, tarafların görüşmeleri dürüstük kuralı kapsamında götüreceklerine ilişkin hukuki değeri korumaktadır. İşte korunması beklenen bu hukuki değerlere bütünlük menfaati denilmektedir. Bütünlük menfaati, sözleşme kurmak için ilk temas (arttırılmış/yoğun sosyal temas) ile bir araya gelen taraflara birbirlerinin şahıs ve mal varlığı menfaatlerine zarar vermeme ve bunları koruma yükümlülüğü yüklemektedir. Araç kiralamak isteyen kişinin telefonda yaptığı görüşmeler sırasında vermiş olduğu seyahat bilgilerinin ilgili firma tarafından üçüncü kişiler ile paylaşılmaması sorumluluğu yahut bunların korunmasına özen gösterme yükümlülüğü bütünlük menfaati kapsamında kabul edilecektir. Gerçekten de araç kiralamak amacı ile kiralama firmasını arayan ancak firmanın elinde iniş tarihinde ve saatinde araç bulunmadığı için kiralama yapamayan tüketici aslen telefon görüşmesinde karşı tarafa hukuki değerlerini açmıştır. Uygun illiyet bağının bulunması halinde bu bilgilerin üçüncü kişiler ile paylaşılması yahut saklanması için gerekli özenin gösterilmemesi nedeni ile tüketicinin havaalanında bir haksız fiile maruz bırakılması, sözleşme kurulmamış olsa dahi culpa in contrehendo sorumluluğuna aykırı hareket eden firmayı tali yükümlülük kapsamında tazminat ödemeye mahkum edecektir.
Edimden bağımsız kanuni borç yükümlülüğü sosyal temas ile doğar. Ancak her sosyal temasın bu yükümlülüğü doğurduğunu kabul etmemiz mümkün değildir. Keza koruma yükümlülüğünün tarafların birbirlerine açtıkları hukuki menfaati koruduğuna daha önce değinmiştik. O halde edimden bağımsız kanuni borç yükümlülüğünün doğması için tarafların sosyal temaslarının hukuki menfaatlerini de kapsaması gerekmektedir. Buna göre borç yükümlülüğünün ortaya çıkması için sosyal temas tek başına yeterli değildir. İçerisinde bulunulan sosyal temasın, tarafların bir hukuki işlem tesis edeceklerine ilişkin menfaatleri ile desteklenmesi gerekmektedir. Hukuki menfaate yönelmiş temasa öğretide “hukuki işlem teması” denilmektedir. Araba kiralama şirketini arayan kişinin müşteri olması halinde hukuki menfaate yönelik bir sosyal temas içinde bulunduğu şüphesizdir. Bu halde taraflar bakımından ilk temasın hangi saikle yapıldığı oldukça önem kazanmaktadır. Müşteri sıfatına haiz kişinin ilk teması hukuki işlem tesisini karine teşkil edecektir. Müşterinin temasının hukuki işlem tesisine yönelik olduğunun karine olarak kabulü, aksinin işyeri sahibi tarafından ispatlanmasını gerektirir. Ancak işyeri sahibi tarafından daha sonra şahsın hukuki işlem tesisi dışında başkaca bir şey için sosyal temas kurduğu ortaya konabilirse artık edimden bağımsız kanuni borç yükümlülüğünün doğduğundan bahsedilemeyecektir. Mesela bir kişinin eşi ile tadilatı devam eden araç kiralama dükkanına girdiğini ve hemen arkalarından dükkana yol sormak için bir başkasının girdiğini ve bu üç kişinin kafasına avize düştüğünü varsayalım. Bu durumda araç kiralamak isteyen kişinin somutlaşmış bir hukuki işlem teması bulunduğu açık olmakla, işyeri sahibi bakımından artık culpa in contrehendo sorumluluğu bulunduğu kabul edilecektir. Araç kiralayanın eşi de araç kiralayanın koruması altında bulunduğu için culpa in contrehendo sorumluluğundan faydalanacaktır. Ancak her ne kadar sosyal temas kurmuş olsa da yol sormak için içeriye giren şahıs hukuki işlem teması bulunmadığı için culpa in contrehendo sorumluluğu gereği değil ancak işin niteliğine göre haksız fiil hükümleri kapsamında zararını talep edebilecektir. Yukarıda uzunca açıkladığımız üzere haksız fiil hükümleri, culpa in contrehendo hükümlerine göre daha zayıf, daha az korunaklı olduğu için yol sormak amacıyla dükkana giren şahıs diğer iki şahsa göre oldukça dezavantajlı şekilde davasını ikame edecektir.
Edimdem bağımsız kanuni borç yükümlülüğünün doğuşu her ne kadar hukuki işlem teması barındıran sosyal temas ile gerçekleşse de burada hukuki işlem temasının korunmasının gerekçesi ortaya konmamaktadır. Hukuki işlem teması ile somutlaştırılmış sosyal temasın korunmasının gerekçesi güven ilişkisidir. Taraflar hukuki işlem teması ile bir araya gelmekle birbirilerine karşı güven ilişkisi oluşturmuşlardır. Bu şekilde görüşmeci taraflardan her biri yek diğer tarafa makul ve dürüst bir kişinin görüşmeyi götüreceği inancı ile güven tesis etmiştir. Güven ilişkisi görüşmecilerin birbirlerine hukuki değerlerini ve menfaatlerini açmasına neden olmuştur. Yukarıda açıkladığımız üzere TMK’nın 2/1 fıkrası bu güven ilişkisinin kanundan doğduğunu ortaya koymaktadır. Edimden bağımsız kanuni borç yükümlülüğü tarafların birbirlerine duyduğu ve kanunun emri olan güveni korumaktadır. Ancak güveninin korunmasını talep eden tarafın haklarını iyi niyetle kullanması beklenir. Haklarının korunmasını isteyen tarafın TMK’nın 2/2 fıkrasına aykırı şekilde haklarını kötüye kullandığı ölçüde güven korunmasını ortadan kaldırdığı kabul edilecektir.
CULPA İN CONTREHENDO SORUMLULUĞUN GENEL ŞARTLARI
Herhangi bir culpa in contrehendo sorumluluğunun kurucu unsurları kusur, illiyet bağı ve zararın olayda birlikte bulunması gerekmektedir.
Culpa in contrehendo sorumluluğun meydana gelmesi için sözleşme öncesi evrede kusurlu bir hareketin varlığı aranır. Kusur kast ile gerçekleşebileceği gibi ihmali hareket ile de gerçekleşebilir. İhmali davranışı gerçekleştirenin sonucu öngörmesi şart değildir. Normal bir insandan beklenen dikkat yükümlülüğünün ihlal edilmesi yeterli kabul edilir. Kanunun açıkça öngördüğü durumlarda objektif sorumluluk ile kusurun gerçekleşmesi de mümkündür. Türk Borçlar Kanunu’nun yetkisiz temsili düzenleyen 47. Maddesi culpa in contrehendo sorumluluğu bakımından güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Culpa in contrehendo sorumluluğu şartlarından bir diğeri de illiyet bağıdır. Kusur ile zarar arasında bir sebep sonuç ilişkisini oluşturacak nitelikte illiyet bağı aranır. Kusur hareketi doğrudan koruma yükümlüğünü ihlale yönelmeli ve bunun sonucunda bir zarar ortaya çıkmalıdır.
Culpa in contrehendo sorumluluğunun son kurucu şartı zarardır. Zarar karşı tarafın koruma yükümlülüğüne konu hakkının ihlali şeklinde görülür. Zarar doğrudan mal varlığında eksilme şeklinde ortaya çıkabileceği gibi bütünlük menfaatlerinin ihlali şeklinde de görülebilir. Ortaya çıkan zarar tazminat ile giderilecektir.
HAKSIZ FİİL VE SÖZLEŞME SORUMLULUĞU İLE YARIŞMA
Bir hareket ile hem haksız fiil hem de culpa in contrehendo sorumluluğu ihlal ediliyor ise her iki sorumluluğun yarışmasından bahsedilir. Bu durumda hakları ihlal edilen görüşmeci taraf istediği sorumluluk tipine dayanarak tazminat talebini ikame edebilir.
Culpa in contrehendonun, akdedilmiş bir sözleşe ile yarışması mümkün değildir. Culpa in contrehendo sorumluluğu kanun boşluğından doğmuştur. Hakikaten en daha önce yukarıda da bahsettiğimiz üzere sözleşme görüşmeleri için kanunda, haksız fiil ve sözleşme sorumluluğunda olduğu gibi, bir modalite düzenlenmiş değildir. Kanundan doğan bu boşluğun, sözleşme ile doldurulduğu hallerde artık bir yarışmadan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Gerçekten de culpa in contrehendonun sağladığı koruma yükümlülüğü aslında sözleşme kurulduktan sonra devam eden ve hatta sözleşme ifa edildikten sonra devam edecek olan koruma yükümü ile aynıdır. Bu koruma yükünün kesintisiz devam etmesi ile ilgili bir durum olup sözleşmenin kurulması artık sözleşme öncesi koruma yükümünü de sözleşme kapsamı içerisine alacaktır. Buna öğretide “culpa in contrehendonun, culpa in culpa in solvendo karşısında ikincilliği ilkesi” denilir.
SONUÇ
Culpa in contrehendo sorumluluğu şirketler hukukundan, tüketici hukukuna kadar geniş bir yelpaze içinde her gün kurulan on binlerce sözleşmenin hazırlık safhasını sorumluluk bakımından tanımlamasına rağmen, yargı pratiğinde az sayıda uyuşmazlık ile karşımıza çıkıyor. Bunun nedeni, sosyolojik boyutta uyuşmazlığın az olması değil hâlihazırda culpa in contrehendo sorumluluk kurumunun bilinmemesidir. Koruma yükümlülüklerinin farkında olunmaması, sözleşmenin edim yükümlülüklerinden ibaret olduğuna ilişkin kabulleniş ve özellikle sözleşmenin tüm yükümlülüklerinin akdedilme ile ortaya çıktığına ilişkin inanış culpa in contrehendo sözleşmesinin uygulanırlığını azaltmakta daha da kötüsü farkındalıktan yoksun birçok mağduriyet yaratmaktadır. Avukatların önlerine gelen pratiklerde culpa in contrehendo sorumluluğu tanımlamaları, bu kurumun uygulama içinde kendisine daha fazla yer bulmasına neden olacaktır. Etrafımdan gördüğüm kadarı ile culpa in contrehendo daha çok doktrinsel bir romantizm olarak algılanmakta ve avukatların pratiğinde bu nedenle kendisine yer bulamamaktadır. Ancak görünen o ki her şeye rağmen culpa in contrehendo sorumluluğu gelecekte kendisinden çok söz ettirecek.
Avukat Lider TANRIKULU
Antalya Barosu
KAYNAKÇA
1. ERBEK, Özge, 2010, Tüketici Satımlarında Satıcının Sözleşme Öncesi Aydınlatma Yükümlülüğü ve İhlalinin Sonuçları, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Programı Doktora Tezi
2. ÇABUKTAR, Mert, Ankara, 2017, Davranış ve Koruma Yan Yükümlülüğünün Sözleşme Dışı Üçüncü Kişilere Etkisi
3. KURTULAN, Gökçe, Haksız Fiilde Hukuka Aykırılık Unsuru
4. DURAK, Yasemin, Kırıkkale, 2017, Güven Sorumluluğu ve ‘‘ Culpa In Contrahendo’’
5. UYAR, Talih, Yargıtay Kararlarında ‘‘Dürüstlük (Objektif İyiniyet)’’ Kuralı (MK.2/1) ve ‘‘Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı’’ (MK.2/2)
6. ARIKAN, Mustafa, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 17, Sayı 1, Yıl 2009 , Culpa In Contrahendo Sorumluluğu
7. DEMİRCİOIĞLU, Huriye Reyhan, Ankara, 2017, Culpa In Contrahendo Sorumluluğu, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Doktora Tezi
8. GÜVENÇ, Özgür,2014, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı, Culpa In Contrahendo Sorumluluğu Bağlamında Sözleşme Görüşmelerinin Kesilmesi
9. ÇAKIRCA, Seda İrem, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Kamu Yönetimi Lisans Programı
10. UYGUR, Turgay, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Cilt-1, 2.Baskı
11. EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22.Baskı, Ankara, 2017.
12. Medeni Hukuk Pratik Çalışmaları, 12.Baskı, Ankara, 2017
13. OĞUZMAN, M.K./ÖZ, T. ; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, C.2, 13.Bası, İstanbul, 2015
14. KOCAYUSAUFPAŞAOĞLU, Necip, Borçlar Hukuku Genel Bölüm 1, 6 Bası, İstanbul, 2012
Comentários